Ali Zitouni

Turkcell Süper Lig'in ilk yarısının son haftasında çok saçmasapan goller kaçtı esasında, Sercan Yıldırım'ın çalımlar sonrası topu kaleye itemeyişi, Kahe'nin akıl almaz laubaliliği, Guiza'nın altıpastan topu Karadeniz semalarına dikmesi...Ama öyle bi pozisyon var ki, gözlerden kaçsın istemedim. Kayserispor - Antalyaspor maçının son anlarında Ali Zitouni'nin kaçırdığı gol, hafızamdan hiç silinmeyecek olaylar arasında yerini alacak. Aldı bile hatta. Tek başına videosunu bulamadım, aşağıdaki videoda 3.29 gibi başlıyor pozisyon.



Mehmet Özdilek'in kenarda Yılmaz Vural'a dönüşmesinden korktum şu pozisyonda.

Recep İvedikler'in Sinemamıza Etkileri

Ülkü Erakalın "Recep İvedikler, Cem Yılmazlar seyirciyi bozdu." demiş linkteki habere göre. Sinemaya gönül veren adamların hala böyle düşünmelerini anlayamıyorum. Geçen sene Rİ 2, A.R.O.G, Issız Adam müthiş gişeler yapmasa, bu sene 70 küsür Türk filmi nasıl vizyona girecekti, çok merak ediyorum. Dünyanın hiçbir yerinde 10 dakikalık tek plana sahip, metaforlarla bezenmiş sanat filmleri sinemalarda rağbet görmüyor. Zaten böyle filmlerin amacı popüler olmak değil, farklı ve özgün birşeyler üretebilmek. Çoğu gişe filminin tersi yani. Bu iki şey de birbirinin düşmanı gibi gözükse de destekleyen şeyler. "Halk böyle istiyor" mazeretinden ziyade sistemin işleyişi açısından gerekli olduğunu düşünüyorum. Gişe filmleri hem daha fazla seyircinin sinemayla tanışmasını sağlarken, hem de zor durumda olan sinema salonlarımız bayram ediyor. Bu sayede tüm sinema türlerinde ürünler artıyor. Eskiden biliyorsunuz televizyonda gösterilen Şaban filmleri için sürekli söylenirdi bu, şimdi Kemal Sunal'ın kıymeti bilnmeye başlanınca 'kült' adını aldı bu filmler şimdi.

"Sinemamız en kötü günlerini yaşıyor" da demiş açıklamada. Bence sinemamız en kötü günlerini çoktan yaşadı, şimdi güzel bir noktaya gitmek için bir ışık var. Bayağı bayağı filmler çekmeye, ödüller almaya başladık. Bir de s
inemamızı yurt dışına bir marka olarak pazarlarsak, tamamdır.

Kobe Larry'nin İzinde



Tamam bir sürü ayak hareketi, opsiyonu olduğunu biliyorduk da, her zaman şaşırtmaya devam edecek bu adam galiba bizi. Bu arada Kobe'nin bu imkansız şutu bana Larry'nin taa 23 sene önce attığı şutu hatırlattı. Larry Bird'ün panyanın arkasından dolaşan şutu da aşağıdaki videoda, iyi seyirler efendim.


Süper Lig Tekrar 1.Lig Olsun


Turkcell Süper Lig adında bir futbol ligimiz var. Sezon başından beri bu ligde çok güçlü iki takım kurulduğu söyleniyor. Afilli isimler ve afilli hedeflerle bezeli takımlarımız Fenerbahçe ve Galatasaray. Kadroları yıldızdan geçilmemekte: Alex, Arda, Elano, Guiza, Roberto Carlos, Kewell, Baros vs. Pek süper ligimizde 1.sırada bulunan Fenerbahçe, ezeli rakiplerinden Beşiktaş'ın deplasmanına gidiyor. Beşiktaş da geçen senenin şampiyonu ama pek parlak durumda değil; 2 gol attığı maçta bayram yapar cinsten bir takım hüviyetinde. Son Avrupa sınavı Wolfsburg maçında hali perperişandı, Şampiyonlar Ligi'nin en az kaleye şut çeken takımı, taraftarı başkanıyla kavgalı, sorunlu bir camia halihazırda yani. Bu Beşiktaş, gayet de rahat Fener'i 3'leyip gönderiyor, aynı zamanda oyununu kabul ettirip uzun bir süre kurduğu baskıyla sahadan siliyor.

Hemen Fenerbahçe'nin arkasında bulunan Galatasaray süper ligimizin orta şeker takımlarından Manisaspor'la kendi evinde bir gün sonra oynuyor. Yüzyılın kadrosu ve hocasına sahip Cimbom'un bu maça çok motive çıkması lazım, çünkü yenerse liderliği ele geçirecek. Galatasaray bu maçta doğru dürüst tempoyu bile arttıramadan 1-1'lik beraberlikle ayrılıyor. Hem de ilk yarıda öne geçmişken. Oyun kalitesi ve temposu zaten çok düşük, hadi onu da geçtim; böyle bir fırsatı bu kolay şartlarda gerçek anlamda kaliteli bir takımın kaçırması olanaksız.

Sezonun başından beri pohpohlanan iki takımımızın hali bu yani. Kimi kandırıyoruz, bizim süper ligimiz falan yok, 1.lig olduğu bile tartışılır aslında. Turkcell Süper Lig'in adının bir an önce Turkcell 1.Ligi'ne dönmesi gerek. Şu takımların bulunduğu lige süper lig dersen İngiltere'nin ligine ne sıfat takacaksın arkadaş?

NBA Tutkunları Kaçırmasın

NBA'in son yıllarını dikkatli takip edenler için güzel bir oyun buldum. 1999-2000 sezonundan 2008-2009 sezonuna kadar tüm NBA takımlarının en çok sayı atan 5 oyuncusunu hatırlamaca. 15 dakika süreniz var 150 oyuncunun yerini doldurmanız. Bu da tam puan almanız için her oyuncuya 0.1 dakika(6 saniye) harcamanız gerektiğini gösteriyor. Linki aşağıda, oynamanızı tavsiye ederim. Oynadıktan sonra "Ah, bunu nasıl unuttum ya." ya da "Oha inanmıyorum." diyebilirsiniz kendi kendinize.

http://www.sporcle.com/games/wisedrunker/00points

Ben 87 puan aldım, daha iyi alırdım da ilk saniyeler ismi nereye yazmam gerektiğini anlama ile geçti. Size kopya olmasın, ad vermeyeceğim o yüzden, ama en büyük öküzlüğüm San Antonio'nun 4.sünü unutmaktı. Dallas'ın 4.sünü ben yazdığımı iddia ediyorum, site ise yazmadığımı iddia ediyor. Kendi adıma gururlu olduğum nokta Minnesota'nın 5 numarasını hatırlamak. Neyse, size iyi keyifler oyunla.

Nasıl Yani? -7-

Helin Avşar'dan başlamışken ondan devam edelim. Bu sanırım geçen cumhurbaşkanlığı seçiminden önceki tartışmaların olduğu dönemde geçen bir hadise. Yine Okan Bayülgen'in 'Makina' programında Helin Avşar gönlünde yatan cumhurbaşkanı tipini bize açıklıyor.



Hakkı Devrim anlatım bozukluklarının hepsini ayıklasa, kitap çıkarırdı herhalde. Bilmiyorum; belki de Helin Avşar "Ne Mutlu Türküm Diyene" demek istememiştir, "Ne Mutlu Türkiye" diyerek Türkiyelilik üst kimliğne vurgu yapmıştır, kimbilir.

Rasim Ozan Kütahyalı - Helin Avşar

Türkiye'nin sorununu ben size söyleyeyim mi? Normal şartlar altındaki bir ülkede(Biraz saçma oldu, ideal gaz sorusu gibi) bir palyaço kadar ciddiye alınacak insanlar bizim ülkemizde gündem belirlemeyi başarabiliyorlar. Alın size Rasim Ozan bey...Kendisi ünlü düşünürlerimizden ya da Hülya Avşar'ın kardeşi kontenjanına sahip yazarlarımızdan Helin Avşar'ın sorularına maruz kalmış. Röportaj için çekilen resimler de can yakıyor valla.Bir tanesini paylaşayım, diğerlerine Habertürk sitesinden bakarsınız. Röportajın kendisi ya da linkini koymuyorum, dakika israfı olur sizin için.

Dışarıda da zaten böyle bir moda başlamıştı. Kadın muhabirler röportaj yaptığı erkeklerle böyle seksi pozlar falan vermekte. Helin Avşar da buna benzer resimler vermişti eskiden de, Oray Eğin'le yaptığı röportaj geliyor mesela aklıma. Ama oralarda böyle röportaj yapılan tipler yazar falan değil haliyle, basketbolcu, müzisyen falan. Türkiye'nin belli bir kesimi tarafından çok ciddiye alınan Taraf gazetesinin belki en provokatif, en ciddi yazılarını yazan bir adam veriyor bu pozları. Hep TSK, hep TSK nereye kadar tabii, 2.cumhuriyeti Rasim'den başkaları düşünsün biraz da. Bence bu adam kolay kolay unutamaz bu günü, Helin Avşar uzun süre kafasında yer alır çeşitli senaryo ve durumlarda.

Hayır adamı BBP'liler yine bulup yine bayıltacak ondan korkuyorum. Malum sadece milliyetçi değil, son derece muhafazakar adamlardır. Hiç akıllanmıycan mı sen Rasim, Helin Avşar'ın sorduğu "Nasıl bir seks hayatınız olsun istersiniz?" sorusuna da "Çok çılgın" demişsin.
Uslanmaz playboy seniii...

Son olarak Helin Avşar'ın ciddi bir figür olarak medyada bulunmasına karşın benim aklıma Okan Bayülgen'in programındaki birkaç kelamı geldi, paylaşmak isterim.



Bir tane daha var aslında da onu daha sonra yayınlayacağım şifa niyetine.

TRT 2 Gibi Kadın


Ve sıradaki şarkı Umut Sarıkaya için geliyor: Seni Sevmeyen Ölsün.

Not: Resmin üstüne tıklayıp karikatürü daha büyük boyda okuyabilirsiniz.

Bütün Renklere Eşit Mesafede

Bu aralar gündeme Recep Niyaz diye bir eleman geldi, Denizlispor'un gençlerinden; Galatasaray'ın bazı üyeleri bunu almak için uğraşıyorlarmış galiba. Çocuk da "Önceliğim Fenerbahçe, doğuştan Fenerliyim." falan demiş. Garip geliyor bu bana; sonuçta topçunun işi bu, her takıma gider, hele Galatasaray altyapısına gitme fırsatını bulmuş 15 yaşında birinin "Önceliğim Fener" demesi hafiften ukalalığa da kaçmış. Neyse, sonuçta bu çocuk 15 yaşında, biraz tecrübesiz ve duygusal davranması doğal, kaldı ki onun yerine karar verecek birileri bulunur bu aşamada. Peki 25-30 yaşındaki adamların ülkemizde aynı şeyleri yapmalarına ne demeli.

"Ben küçükken de Beşiktaşlı'ydım, bakın fotoğrafım." diye çocukken Beşiktaş forması giydiğin resmini göstermenin manası ne? Ya da otelde Beşiktaş formasıyla poz verip, 3 gün sonra tükürdüğünü yalamanın amacı nedir? "Emre Galatasaray'da oynarken de Fenerli'ydi, valla bak." laflarının söylendiği ikna turlarının?..Sanki adam Fenerli olmasa Galatasaray maçında bilerek kendi kalesine gol atacak, veya Beşiktaşlı değilse Beşiktaş'ta oynarken maçları pek umursanayacak. Her futbolcunun küçükken tuttuğu bir takım, gitmek istediği bir kulüp de var şüphesiz, amma ve lakin mesleği futbolculuk olan bir adam hangi takımda olsa iş ahlakına sahipse var gücüyle oynar.

Aslında genç kardeşimizle artık kaşarlanmış profesyonel futbolcularımız arasında şöyle bir fark var: Adamlar Türkiye'de taraftarın gönlüne giden kısa yolu çok iyi biliyorlar, amaçları o kitleye takımın yıldızı olarak değil, çok daha kolay yoldan sevdirmek. E biz de duygusal milletiz, bulunduğumuz konum ve gruba ait insanları da çok kolay severiz, olmayanları çok sert bir şekilde dışlarız. Adamlar da bunu bilip ona göre hareket ediyorlar. Tabii zaman zaman Mehmet Topuz gibi cin olmadan adam çarpmaya teşebbüs edenler de olmuyor değil. Spor yazarından spor müdürüne kadar yorumcu değil taraftar bulunduran bir toplulukta da futbolcunun profesyonel olsa dahi bunu açık etmesi beklenemez, çünkü o bizi seviyordur, taraftara hayrandır ve bu taraftar herşeyi hak ediyordur. Rakip takımın formasını giymektense kefen giymeyi tercih eder.

Yazının başında genç Recep'i de eleştirdik ama 15 yaşında bana da sorsanız "Ölsem giymem Galatasaray formasını, sonsuza dek Fenerliyim." derdim, lakin yavaştan feleğin çemberine girmeye başlamış birisi olarak ekmek nerede ben oradayım:)O yaşta kazandıkları parayla belki sülalesine bakan adamların umurunda olan şeyler para, kariyer ve huzurdur, farklı renk çiftlerinden herhangi birisi değil.

Derek Fisher


Geçen senede Lakers'ın düzeninde en çok aksayan parçaydı Fisher, final serisinin 4.maçında üçlüğü sokup maçın uzatmaya gitmesini sağlayınca ve şampiyonluk sevinciyle beraber ne kadar aksadığı unutuldu. Bu sene Lakers çok iyi başlamamasına rağmen kazanmasını biliyor, ama Fisher iyiden iyiye çaptan düşmüş. Lakers'ın yine uzatmalarda geçtiği bir maç olan Houston maçında Derek Fisher'ın istatistiklerine bir bakalım: 34 dakika, 0 sayı, 0 ribaund, 0 asist. Uzun zamandır böyle birşey görmemiştim demeyeceğim, çünkü böyle birşeyi hiç görmedim. Hacı 34 dakikada insanın sırtına bir top çarpar alırsın ribaundı, yanındaki adam verirsin el üstünden çakar üçlüğü, asist sana yazılır, top kaybederler, eline düşer top, turnikeyi yaparsın. Hepsini geçtim, bu saydıklarımın bir tanesinden bir tanesi olur di mi?(Hakkını yemeyelim, 2 top çalması var.) Hiçbirisi nasıl olmaz arkadaş ya...

Ben çıksam Lakers'ta ilk beş 30 dakikada 2 sayı 1 ribaund garanti, valla.

Oyunun Sonu

Megadeth'in 'Endgame' adlı albümü çıkalı bir aydan fazla oluyor. Albümü indirmiştim ama dinlemek içimden gelmedi. Dave Mustaine eğer reklam yapmaya çalışıyorsa çok başarısız, insanları kendinden nefret ettirmeye çalışıyorsa çok başarılı birisi. Bu yaşta gidip uyuz uyuz evanjelist söylemler veren, Amerika'nın Irak'taki savaşına tam destek veren açıklamalar yapıp işi ırkçılığa kadar götüren, Slayer ve Metallica kompleksini neredeyse her röportajında belli etmekten kaçınmayan, hala hatayı/hataları kendinden başka herkeste arayan, internet alemindeki yaş ortalaması 15 civarında gezinen çocuklara kendini rezil eden bir insana eski hayranlarının da saygı duyması beklenemezdi zaten. Devir de 90'ların başı değil zaten, o kadar popüler değil, özellikle underground metal dinleyicilerinin artık umrunda bile değil Mustaine. Çıkmasından önce bu kadar yaygara kopardığı, ona buna hala 20 yaşındaymış gibi saldırdığı albümünün ilk 5 hafta satış rakamları şöyle:

1.Hafta: 44,696

2.Hafta: 12,833

3.Hafta: 8,640

4.Hafta: 5,583

5.Hafta: 3,948



'Endgame'in 5 haftalık satış rakamları bunlar. 75000'i ucundan geçmiş seviyede. Böyle bir grubun geçmişinin hatrınıa şimdiye kadar 150000 civarı satması beklenirdi, ben beklerdim şahsen. O kadar saçmalayarak ilgi çekme gösterisine rağmen Lamb of God ayarında kaset satıyorsa oturup ağlaması lazım Dave'in. O da bir nevi bunu yapıyor aslında ama son derece 'Mustaine'vari bir şekilde. Albüm şirketinin promosyon politikasını suçluyor, onu suçluyor, bunu suçluyor. Anlam kaymasına mahal vermeden konuşmasından ufak bir alıntı yapacağım.

"Hangi şarkıyı single olarak seçtiğimiz önemli değil, nasılsa radyoda çalınmıyoruz. Lanet olsun, kendi şehrimin radyosu Megadeth'ten hiçbir şey çalmazken eski grubundan mutlaka her saatte bir şarkı çalıyorlar."

Eski grubu 25 yıl kadarcık eski sadece, çok değil. Cidden aşması lazım artık, aşamıyorsa tanık olduğum en problemli zihinlerden biri kendisi.

Bildiğim kadarıyla kendisinin 1 kasetlik daha anlaşması var şirketiyle. Seve seve onu da yapacak, ama mümkünse ondan sonra müzik yapmasın. Biz kendisini 'Peace Sells', 'Holy Wars...The Punishment Due', 'Hangar 18' ile hatırlamak istiyoruz, şimdilerde yapmış olduğu ve muhtemelen gelecekte yapmaya devam edeceği zırvalıklarla değil. Oyunu sonu Megadeth ve Dave Mustaine için geldi de geçiyor bile.

Umut Sarıkaya - Stefın Havking


E-Kolay'ın internet sitesinde yayınlanan listede en ünlü 15 ateistten birinin meşhur kuramsal fizikçi Stephen Hawking olmasına meşhur kuramsal mizahçı Umut Sarıkaya'nın yorumu.

Asıl Sen Kafayı Mı Yedin?


Meşhur türkücülerimizden İzzet Yıldızhan son albümünün ismini "Sen Deli Misin?" koymuş, isabet de olmuş. Küçük Emrah büyüdükçe metroseksüelleşmişti, Müslüm Gürses pop kaset çıkarıp tarz değiştirdi ama hiçbiri bu resmin verdiği şoku veremedi, veremezdi de. İzzet abimiz bu resimde bağrıyanık fantazi-arabesk çizgisinden kaymış, Türkiye'ye sergisini sunmaya gelen Fransız bir ressam adeta. Tamam tipten hala biraz eski Fransız sömürgesinden gelmiş gibi ama, o kadar olur:) Kasket, fular falan...Albümün tarzını merak ettim şimdi, bir de bu kıyafetlerle ekstraya çıkma olasılığını. Eski kıyafetleriyle kıro buluyormuş kendisini demek ki,"Bana artık kıro demeyin" demiş. Biz de ona "İmaj hiçbir şeydir, susuzluk herşey." diyoruz.

"Sen Deli Misin?" albümüne ithafen "Asıl Sen Kafayı Mı Yedin?" adlı bir albüm yapmak isterdim. Ama fotoğraf çekimlerini Koray Kasap'a yaptırmam, İzzet Yıldızhan'ı bu hallere sokan adam, benimle Play-Doh gibi oynar billahi.

Daianne De Souza

Dünkü maç son yılların klasik bir Kadıköy derbisiydi, çok da üzerinde durmaya gerek yok; yalnız Galatasaray'ın savunma anlayışı oturacağına iyice geriye doğru gidiyor, böyle giderse Avrupa Ligi'nde de geçen seneden fazlasını göremez bu takım. Biz de bu sene boyu bu maça kafamızı taktığımız için galibiyet sonrasında ister istemez aşırı bir rahatlık oluyor, umarım sezonu yine Galatasaray maçından sonra kapatmayız mental olarak. Neyse, zaten maçtan çok bahsetmeyecektim. Maçtan önce de Alex'in eşi Daianne'in futbola ilgisini biliyordum, maçların hemen hepsine gidiyor, destekliyor takımını. Ama bu kadar fanatik olduğunu bilmezdim. Gerçi geçen seneki kupa finalinden sonra da üzüntüsünden ağlamıştı, ama onu klasik kadın histerikliği olarak değerlendirmiştim. Alex'in ilk golünden sonra öyle bir seviniyor ki, ekran başında beni gaza getirdi kadın. Kapıyı bacayı devirecektim. Aşağıdaki videonun 0.16 - 0.21 arasındaki bölümünden bahsediyorum. Siz de izleyin.



Benim böyle karım olsa ben de 100 küsür gol 90 küsür asist yaparım.